Hatıralar Sarmış Dört Bir Yanımı…
Son yıllarda dönem dizi ve filmlerinin artması tesadüf değil sanırım. Geçmişte özlediğimiz şey gençliğimiz mi yoksa o günlerin bir daha gelemeyecek olması mı?
Geçmişi düşünmek köklerimizi hatırlamamıza ve kimliğimizle bağ kurmamıza yardım ediyor. Geçmiş, genellikle tanıdık ve güvenli bir yer olarak hatırlanır. Sorumlulukların az, hayatın daha basit ve neşeli olduğu günler… Bunun birincil sebebi kötü anıların zamanla silikleşip güzel anıların daha parlak bir şekilde hafızamızda yer etmesi. Bu da geçmişi daha iyi bir dönemmiş gibi algılamamıza neden olur. -Tabi ki burada travmatik anıları ve kayıpları ayrı tutuyorum.
Birçoğumuz hatırlar: Bir dizinin final bölümünü kaçırmak dünyanın sonu gibi gelirdi. Bugün dizi platformlarından istediğiniz bölümü izleyebiliyorsunuz ama o günlerdeki heyecanı ve birlikteliği bulmak kolay değil.
Peki yeni bir şarkı -özellikle de yabancı şarkı ise- çıktığında sözlerini bulup ezberlemek için harcadığımız o saatler. Şimdi spotifyda karaoke ile tüm şarkılara eşlik etmek mümkün ama o tatlı heyecanın ve harcanan emeğin yerini tutar mı, bence tutmaz.
O dönemde hayran olduklarımızın anılarına toz konsun istemeyiz 😊 Yeni çıkmış güzel bir şarkı duyduğumuzda öyle hemencecik alkışlayamayız. “Yani tabi bu da güzel ama nerde o Sezen’in kalbimize bıçak saplayan şarkı sözleri” deriz illaki 😊
Albümlerde biriktirilen fotoğraflar, baktıkça gülme krizine sokan detaylar, küstüklerimiz, ayrıldıklarımız, fotoğraftan kesip atmaya emin olamadıklarımız… Şimdi bir photoshop darbesi ile o fotoğraftan istediğiniz kişiyi hiç var olmamış hale getirebilirsiniz.
Market kültürü gelişmediği için bakliyat vs. alışverişleri kıtlık dönemindeymişsin gibi yapılır, bir şey eksik kaldığında da bakkala gitmek evin küçük çocuğuna düşerdi. Şimdi tam tersi küçük çocuğa hiç kıyılamıyor, zaten gerek de yok, ne eksikse uygulamadan sipariş verip 10 dakika içinde eve getirebiliyorsun.
Bizi zaman kapsülüne sokup gençliğimize götüren retro ürünler, çeşmi bülbüller, gümüş gondollar, danteller, papatya yemek takımları, salon büfeleri… Kuzeninle yad edip güldüğümüz bozuk dolap kapakları. Niyeyse yapılmaz, sürekli elinle itip düzeltirsin, araya kâğıt sıkıştırırsın da bir türlü tamir edilmezdi o kapaklar.
Koku da bizi geçmişe götüren bir unsur. Mutfakta buram buram tüten yemeklerin kokusu, kışın hissedilen kesif kömür ve odun kokusu, çok şükür artık yok dedirten Samsun ve Maltepe sigara kokusu. Hatırladınız değil mi 😊?
İşte bu ortak deneyimler bağlarımızı da kuvvetlendirip aynı kuşaktakilerde “biz” olma duygusunu yaratıyor, hatta bir nevi terapi görevi görüyor. O yüzdendir ki birbirlerini çok tanımasalar da benzer hayatlardan geçen insanlar, birbirlerini daha iyi anlayacaklarını düşünürler. Bu da bizi güvende hissettirir, geleceğe dair umutlarımızı artırır.
Teknoloji ve kültürel değişimler hayatımızı hızlı bir şekilde dönüştürüyor. Zaman zaman hepimiz bu hızlı tempodan kaçıp, daha basit olduğunu düşündüğümüz geçmişimize dönmek istiyoruz. Yenilikleri ve değişimi kabullenmekte zorlanıyoruz.
Tabi bir yandan da dürüst olalım: Özellikle çocukken televizyon antenini düzeltmek için çatılara tırmanan, “kaseti kurşun kalemle geri sarmak” ya da cep telefonu olmadığı için “yanlış yerlerde bekleyip saatlerce buluşamayan” gibi absürt bir uğraşa giren bizler, bugünün teknolojisini kullanan gençlere pek de kızamayız. Çünkü o günlerde yaşanan birçok şey de şimdi düşününce hem saçma hem de oldukça komik geliyor.
Ezcümle nostalji, insana hem bir kahkaha hem de bir tutam hüzün getiren eşsiz bir duygu. O günlere dönebilmek mümkün değil belki ama her hatırladığımızda yüzümüzde bir tebessüm oluşturacağı kesin.
Yazımı Kenan Doğulunun sözleri ile bitiriyorum. Her yaşımızda yanımızda hep sevdiklerimizin kalmasını ve geçmişi birlikte yad etmemizi diliyorum.
Bizim bayramı çocuklara devredeli
Çok düşünür olduk
Bizim tarih eskidikçe
Çok kasılır olduk
“Mam lazım” dilimize laf geleli
Adam olduk sandık
Es geçmeyi üvey bilince
Hep boyumuz uzar sandık
İnsan biraz kendine zaman çalmalı
Yoldan çıkıp biraz farkına varmalı
Hayat kısa biraz daha tatmalı
Prensipleri biraz bazen unutmalı
Her yaşın bir güzelliği var
En güzel çağımdayım
Ya gelir geçersin hayatımdan
Ya da gelir kalır
Her günün bir güzelliği var
En güzel anımdayım
Ya gelir geçersin hayatımdan
Ya da gelir kalır
1971 Gaziantep doğumlu Dilek Kanlı, İstanbul Üniversitesi işletme Fakültesi mezuniyetinden sonra Bankacılık hayatına Gaziantep’te başlamıştır. Demirbank Gaziantep Şubesinde çalışırken “Değişim Projesi” adı altında yürütülen, aslında günümüzün “agile” olarak tanımlanan yönetim modeline en hızlı uyum sağlayan ekip liderliği başarısı ile birlikte Genel Müdürlük Kurumsal Bankacılık bölümüne geçmiştir. Bankacılık hayatı boyunca birçok strateji ve organizasyonel değişimde yer alarak Demirbank-HSBC, Oyakbank-ING ve en sonunda da TEB-Fortis birleşmelerinde aktif rol oynamıştır.