“Egolojik” Değil, Ekolojik Olmalıyız
Ekoloji kavramını anlamak için öncelikle sözcüğün kökenini aramak gerekir. ‘Eko’ kelimesi Grekçe oikos sözcüğünden gelmekte olup ‘ev’ demektir. Buradan hareketle ekoloji, ‘eko’ ve ‘logos’ sözcüklerinin birleşimiyle ‘ev bilimi’ anlamına gelmektedir. Burada ev olarak anlamamız gereken mekân nedir? Ev kavramını esnettiğimizde içten dışa öncelikle insan bedeni, onun üst katmanı olarak içinde yaşadığımız yapılar ve en dışta bize ev sahipliği yapan Dünya denen gezegeni anlayabiliriz. Tüm bu katmanlar bir cevizin yapısı gibi iç içe geçmiş birbiriyle uyumlu ve benzer yasalarla çalışan sistemlerdir. Evrensel şeriat yasaları ile uyumlu olan tüm bu katmanlar ‘Söz’ üzerine kurgulanmış olup saygı ve sevgiyle korunup kollanması gereken kutsal varlıklardır. Özümüzün içinde barındığı tüm bu yapılar ahdimizi yerine getirmek için önemli ve gerekli araçlardır.
Farklı ölçeklerde var olan bu katmanlar aynı öze ait yasalarla çalışırlar. Öyle ki, bedenimize iyi gelen ve faydalı olan bir madde veya bir uygulama, yaşadığımız mekâna ve gezegene de faydalı olacaktır. Örneğin, nitelikli bir uykuya sahip olan, yeterli derecede hareket eden ve sağlıklı beslenen bir insan, kendini iyi hissedecek, diğer insanlara bu enerjiyi yayacak, evinin içindeki hava kalitesini düşürmeyecek ve toprak için zararlı olan zehirli gıdaları daha az tüketecektir. Aynı şekilde, evini doğal temizlik ürünleriyle temizleyen bir aile hem zehirli havayı solumayacak hem de kimyasal maddelerin su yoluyla toprağa karışmasını engelleyecektir. Unutmamak gerekir ki zararlı bakteriler olduğu kadar, yararlı bakteriler de mevcuttur. Bugün bize pazarlanan temizlik ürünleri ‘tüm’ bakterileri öldürdüğünü iddia eder ki bu bir toplu katliamdır. Aynı örüntü gözüyle baktığımızda, kanseri yenmek için uygulanan kemoterapi gibi yöntemler diğer hücrelere de zarar vermektedir. Oysa yalnızca kanserli hücrelerdeki aykırılığı dönüştürecek ruhsal ve gıdasal birçok başka yöntem mevcuttur.
Yaşadığımız mekanlardaki ideal konfor sıcaklığı da bu örneklere eklenebilir. İnsan için sağlıklı olan 19-22 derece arasındaki iç mekân sıcaklığını korumak hem kış mevsimindeki soğukluğu hissederek kendi doğamızı yaşamamızı sağlayacak, hem de daha az yakıt (özellikle doğalgaz) tüketerek çevreye daha az karbon salınmasına imkân tanıyacak ve küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliğine olumlu katkı yapacaktır. Ayrıca milyarlarca dolarlık doğalgaz ithalatı yerine mevcut mali kaynakları daha faydalı işler için kullanmamızı sağlayacaktır. Görüldüğü gibi beden için faydalı olan, çevreye ve ekonomiye de faydalı olmaktadır. Bu örnekleri kozmetik ve diğer kişisel harcamalar üzerinden günlük yaşamdaki her türlü tüketim kalemi için geçerli sayabiliriz.
Burada önemli olan yaklaşım kendini iyi tanımak, gerçek ihtiyaçlarını bilmek, ihtiyaçlarını isteklerinden ayırabilmek, nefsine hâkim olmak, her eyleminin dünyaya bir etkisi olduğunun farkına varmak ve bunun sorumluluğunu almak, bütüncül bakabilmek, sadeleşmek, sezgilerine kulak vermek ve kaygı yerine sevgi ve saygıyla hareket etmek olacaktır. İnsanın uyku düzeninden beslenmesine, alışverişine kadar her unsur önce kendisine sonra çevresine saygı ve sevgi barındırmalıdır. Neyi neden satın aldığını ve hangi koşullarda nasıl üretildiğini bilmelidir. Bütüncül bakışın yeniden doğduğu ve şart olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Herkesin kendi işini aşkla ve hakkını vererek yapması, üretmesi ve mümkün olduğunca paylaşması gereken bir çağdayız.
Dünyada hâkim ekonomik düzenin mevcut koşulları, doğası gereği kendi kendini dönüştürüp daha verimli olma yolunda hızla ilerliyor. İnsanın kendini ve ihtiyaçlarını bilmemesinden doğan aşırı tüketim, gelecek korkusu üzerine kurulmuş sektörler, insanların birbiriyle bağını koparan büyük kentlerde gelişen bireyci, rekabetçi ve paylaşımsız ekonomi artık sona yaklaşıyor. Düzenin getirdiği çevre kirliliği, sağlıksızlık, yozlaşma ve maddeye bağımlılık, paranın dengesiz birikimi gibi insan doğasına karşıt unsurlar açıkça göze batmaya başladı. Sağlık, çevre gibi konularda artan alternatif arayışları; tasarruf, verimlileşme, döngüsel ekonomi ve paranın özgür dolaşımını daha uygulanabilir kılıyor. ‘Kendimi kurtarayım dünya beni ilgilendirmez’ anlayışının, bizzat kendi yarattığı dinamik tarafından dönüştürülüp ‘başkalarının faydası benim de faydamdır’ anlayışına evrildiğine hep birlikte şahit olacağız. Dünyaya, insana, doğaya maddi ve manevi bütüncül bakışın kendiliğinden oluştuğu bir döneme girdik.
İçten dışa beden, mesken ve çevre ile bağlarımızın sınandığı bugün, tam da bağları yeniden kurmanın günü. Ekolojik yaşam ekseninde kendine yabancılaşmış olan insan, bilgiyi ve sezgiyi aynı potada eriterek dönüşüyor. Bilim ile dinin birbirini beslediğine ve yollarının kesiştiğine kuantum gibi keşiflerle birlikte şahit oluyoruz. Kaygı frekansından sevgi frekansına zorlanarak da olsa geçiyoruz. Benlik ile sahiplenmeyi bir kenara bırakarak sözümüzü ve ahdimizi hatırlamaya ve kutsal mabetlerimizi korumaya en çok şimdi ihtiyacımız var. Uçların birleşip doğrunun döngüye erdiği bir yaşam bu dünyadan büyük! Aşk ile…
1984 doğumlu olan Acar, Galatasaray Lisesi’nin ardından ODTÜ İnşaat Mühendisliği’ni ve University of Reading’de Proje Yönetimi yüksek lisansını tamamlamıştır.
Enerji verimliliği, sürdürülebilir şehirler, ekolojik yapılar ve sürdürülebilir yaşam konularında çeşitli projelerde ve ortaklıklarda bulunmuş, Londra bazlı kuruluşlarda İklim Değişikliği konusunda iş geliştirici olarak çalışmıştır. Acar, çeşitli firmalarda sürdürülebilir bina danışmanlığı yapmış, tarım ve bütüncül sağlık üzerine girişimlerde bulunmuştur. (Devamı için Tıklayınız)